22 Nisan 2008 Salı

London'a gittim ben...

Öncelikle belirteyim, yazı boyunca Londra değil London denecektir ve de "landın" diye değil bildiğin "london" şeklinde okunacaktır:))

Yaklaşık bir ay önce yüksek lisans yaptığım okuldan bir e-mail geldi.. "Mezuniyet töreni Milano'da değil, okulumuzun Londra kampüsünde yapılacaktır" diye... ve ben hemen hazırlıklara başladım.. neredeyse dişimdeki dolgu sayısına kadar özel ve tüzel kişiliğimle ilgili tüm bilgileri, paramı pulumu, parmak izimi, gözümün rengini, vs vs vs..
. İngiltere'ye gönderip vize aldım (tabi Alef de davetiye gönderdi, vallahi bizde kalcak, ben bakıcam ona, size hiç sorun çıkartmaz, bu bi yerde bizim aile meselemiz... diye) Belgeleri vereceğim gün bir de son dakika fotoğraf krizi çıktı ama atlatıldı, 2 gün içinde vizeli pasaportumu aldım, valizimi topladım, yola koyuldum...

Cumartesi akşamı Thames nehrine nazır, Müzeyyen eşliğinde, rakı&balık yapıyorduk...(hayır fish&chips değil, bildiğiniz mangalda mis balık, patlıcan, biber ve de rakı)..
Her gün ne yaptığımı değil de gezinin bence en süper anlarını anlatayım istiyorum... Şimdi benim sevdiğim bi vecize vadır: "Hayat yiyince güzel, ama çikolata yiyince daha da güzel" :))) bu cümlenin kapsamı içinde düşünüldüğünde, Harrods ve de Selfridges gibi mağzalarda ne kadar mutlu olduğumu anlatmama gerek yok sanırım:)) jelly beanler, şekerlemeler ama en önemlisi de hiçbir insan beyninin hatırlayamayacağı kadar çok çeşitli çikolata... ekteki fotoda yüzüm biraz daha net çıksa yüzümdeki mutluluk ve huşu ifadesini görebilirdiniz...

Burası Harrods'ın çikolata reyonunun sadece bir kısmı... Selfridges'dan da iş yerindeki kızlara çok ilginç bi şekerleme getirdim, sanırım dönmeme değil şekerlemeye daha çok sevindiler..:)) fotoda da görüldüğü gibi (ancak yarısının fotoğrafını çekebildim, bir gün daha beklesem onu da yemiş olurduk sanırım) yanındaki çekiçle kırarak yiyorsunuz, ama ne yazık ki(!) parçalar biraz büyük oluyor, kocaman kocaman şekerlemeleri yemek zorunda kalıyosunuz... Bunu böyle "fennin son icadı" şekilinde hayretler içinde anlatıyorum çünkü hayatımda ilk kez böyle bir şey
görüyorum hem de cidden çok lezzetli...



Harrods'dan sonra Wholefoods diye bir yere götürdü Alef beni. Friends izleyenler bilir, dizinin başlarında Monica "açık muftak" şeklinde bir yerde çalışır, ne istediğini ve nasıl istediğini yemeği bizzat hazırlayan şahsa anlatırsın, gözünün önünde yemek hazırlanır. Burası da aynı şekilde işliyor, alt kat organik-katkısız ürünler satan bir market, kendi mis kokulu fırını da var (ki akla ziyan bir koku, insanın ayrılası gelmiyor), üst katta ise restoran kısmı var.. biz birer salata yedik üstüne de süpper İtalyan dondurması... Şimdi bu salata konusunda genelde beni en huzursuz eden şey salataları karıştırmadan getirilmasi, bir kafede sezar salata alırsın mesela marullar, icebergler öyle kalıp halinde sosa yağa bulaş
madan bekler, ister ki sen ona bulaşasın. Burada leğen gibi bi çelik kapta herşeyi karıştırıp sonra küçük bir kaba aktarıyorlar... sonuç cidden çok başarılı oluyor. Bir de yanında içtiğim şeyi o kadar beğendim ki dayanamayıp fotoğrafını çektim. Meyveli soda bu ama içinde gerçek meyve püresi var, ne meyve suyu gibi insanın içini bayıyor ne de soda gibi tatsız, üstüne üstlük sağlıklı bir şeçenek...etiketinde "bu suda 89 tane frenk üzümü 13 tane böğürtlen var" yazıyor. Süpper di mi? Tamam, çok uzadı bu yeme-içme muhabbeti. Sanatsal faaliyetlere geçiyorum.


Sonraki gün sinemaya ve de cuma günü de müzikale gittik. Sinemada Alef uyudu:)) çünkü, gerçekçi olmak lazım, film biraz sıkıcıydı. George Clooney olmasaydı ben de uyuyabilirdim, ama George vardı Allahtan. Daha önce London'a gittiğimde
Alefi müzikale gitmeye ikna edememiştim, sebebi ise şu; kendisini yıllar önce Büyük Tiyatro'da "Üç Kuruşluk Opera"ya götürmüştüm, o gün bugündür müzikal denilince gözlerinden yaşlar boşalıyor ve sinirli kahkahalar atmaya başlıyor. Haliyle bu sefer de biraz zor oldu kandırmak ama sonuçta sanat kazandı - Chicago'ya biletleri aldık ve Cuma günü matineye gittik. Her ne kadar bacak boyları benim boyuma eşit olan dansçıları görünce kendimi biraz kötü hissetsem de Alefin arada aldığı çikolataları yediğimde moralim düzeldi... Ama ne kadar emek harcandığı belli olan performansı izlerken insanın tüyleri diken diken oluyor. London'a gidecek herkese tavsiyem, mutlaka önceden biraz araştırıp bir müzikale gitsinler, verilen bilet parasına değiyor.

Cumartesi günü de diplomanı aldım, benden bekleneni yaptım ve yere düşürdüm, sonra da Türkiye'de bir dükkan açıp duvarına asmayı düşündüğüm güzide diplomamı valizeme kaldırdım:)) Tören boyunca Alef gururlu ebeveyn şeklinde bol bol fotoğraf çekti. Pazar günü de yola çıkıp rötarlı uçaklarla eve döndüm. Hâlâ uykusuzluğu üzerimden atmış değilim ama değdi, Alefim herşey için sana ve Cü'ye tekrar teşekkürler:)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hahaha valla da billa da o bos siseleri koymussun oraya arkadasim:))) gelirken alip getircem sana onlardan soz:))
tabi bi de mezuniyet resmi koyaydin da bari asil neden de anlasilmis olaydi :D