19 Nisan 2007 Perşembe

of beahhh

ya böyle bişeye heves ediyor insan, sonra iğrenç oluyor herşey.. hani derler ya bi şeyi çok istemeyeceksin, peki çok isitiyorsan ne yapacaksın? yani istiyorsun, isteğin derecesi ayarlanamaz ki.. ayarlanabilse istek olmaz, mantık dahlinde bir talep olur.. ha bir de "kendini kaptırma çok" lafı vardır.. peki kendini kaptırmadan nasıl aşık olunur.. "hmm saat 18:30 itibariyle bir ufak kalp çarpıntısı yaşanacak, gözgöze gelinmesi halinde 'hiii' denecek, akabinde akşam yemeği yenecek" şeklinde program yaparak aşık olunmaz ki..

tamam ben de hiç tanımadığım birisine bu kadar "head over heels" kapılarak çok iyi bişey yapmıyorum ama oluyor işte, midemdeki karıncalanma hissini, sınava girecekmişim gibi sürekli tuvalete gitme zorunluğunu engelleyebilsem ben ben olmazdım zaten...

bizim aile zaten anormaldir, öyle olunca genlerden geliyo sanki bu olay... böyle bi tutkuyla herşeye bi şevkle ateşle herşeye sarılıp, aşırı bağlanırız...

neyse... bakalım bu cuma ne olacak...

17 Nisan 2007 Salı

iş bitti.. uykusuz gecelere talim..

tahmin edileceği üzre dead-line bugün olduğundan ancak bugün bitti işim:)) bu arada dilimde ufak bir yara çıktığı için konuşurken canım yanıyordu.. bu beni durdurdu mu? hayıırrr konuştum da konuştum, sonunda yara daha da iğrenç oldu, bi krem sürmeye başladım, ama krem kortizonlu.. kuzen herhalde konuşamayım diye verdi (kuzen eczacı da:) ) neyse işte şimdi yıllardır taklidini yaptığım peltekler gibi s ve z harflerini ve hatta r harflerini söyleyemiyorum... krem eriyince de dilim acıyo konuşamıyorum... bu ne yaman çelişki böyle... oy oy oy

diğer başlığa gelince, küt küt atıyor kalbim, liseli kızlar gibi uykusuz gecelere talim...

desem...

gece rüyanda görmek isteyeceğin birileri varsa... hayat bi başka mı güzel ne?

Allah sonumu hayır etsin:))

16 Nisan 2007 Pazartesi

tembellik doğuştan mı, sonradan kazanılan bir yetenek mi?

Saat 05:40, pazartesi sabahı... normal çalışan insanın (hele de Ankara'da yaşıyorsa) uyuduğu, uyansa da "ooohhh, 1-1,5 saat daha yatarım, missss" dediği saat.. ben ne yapıyorum, çeviri yapacağım diye saat kurdum, kalktım, sonra vazgeçim ama aklıma takılanlar yüzünden geri uyuyamadım, blog yazıyorum...

İş yerinde bize bir dead-line veriyolar, işte şu gün, şu saate kadar işinizi teslim edin diye. Allahları var acil bir iş yoksa çok da insaflı tarihler oluyor.. ideal olan iş gelir gelmez başlayıp, bir an önce bitirip teslim etmek ama an itibariyle görüldüğü üzre ben bütün haftasonu yayılıp pazatesi sabah 5'e işi bırakıp, o zaman da yapmıyorum.. neden?? çünkü dead-line salıya...

Peki neden?? ödevleri de böyle son dakikaya bırakırdım ben hep, hatta tezimi bile postalamam gereken günün sabahında cilde verebildim.. O kadar son dakikacı bir insanım... kazara erken bitirdiğim de oluyor, o zaman pek bi ferah oluyorum, diyorum e işte bak ne güzelmiş, hep yapsana bunu... ama yok, illa ki son saniye böyle bir panik bir adrenalin olcak, yetişti yetişmedi.. manasız sabahlanılacak, işe kan çanağı-şiş gözlerle gidiliecek, asansörde makyajsız-saçbaş felaket bir şekilde yeni kuaförden çıkmışlara uzaylıymış gibi görünülecek, aşırı kahve içilip hiperaktif olunacak, oda arkadaşlarını bayana kadar konuşulacak...vs vs vs...

Geçmez değil mi? öyle hani bunun bi ilacı, hapı falan yoktur, terapisi-tedavisi...28 senelik hayatım böyle geçti, devamı da böyle değil mi? Of... neyse işe döneyim bari.. 1 saatte ne çevirsem kârdır...

bi maillerime bakayımda önce:)) yoksa arkadaşa muffin sözüm vardı, muffin mi yapsam şöyle taze taze götürsem sabah...nam nam nam...çikolatalı....hmmmm...

ceren "the son dakika insanı"

10 Nisan 2007 Salı

ilk yazı

ne diyebilirim ilk olarak... kendimi anlatayım azıcık.. profilde de görüldüğü gibi konuşmayı, okumayı, interneti, televizyonu ve de ille de telefonu pek seviyorum... içimde birikenleri atmak/paylaşmak için bir yer lazımdı sanki... düzenli mailleşemiyorum bazı arkadaşlarla, işte onlar gelip okusunlar, nerdeyim neler yaptım, yapıyorum... tabi bir de tanımayanlardan okuyanlar olabilir... buyursunlar gelsinler:)) en güzel bişey yeni insanlara ulaşmak, pek severim ben insan.. haa yengeç burcuyum zaten..çeviri falan yapıyorum iş olarak, televizyon izliyorum çalışmıyorsam, tam çömlek gibiyim, kalkmam TV başından, anlamlı anlamsız herşeyi izleyebilirim, bir de internette ordan oraya gidip tıp makalelerinden dizi forumlarına kadar bir sürü şey okuyorum, aklımda kalsa her okuduğum o hoooo, acayip bişey olurdum...

spora başlamak, kilo vermek, fransızcayı ilerletmek yakın tarihli hedeflerim& hayallerim arasında...

aa bi de bugün bana yeni bilgisayar geldi (işyerinde), çoook güssselll böyle siyaah, ince ekranlı falam.. çok güssel cidden... çok mutluyum çoookkk:))

görüldüğü üzere tam anlamıyla blog'un adı gibi bir yazı oldu.. bilinç akışı işte:)))