4 Temmuz 2007 Çarşamba

kaş mı desem çıralı mı




Her konuda olduğu gibi bu konuda da tembelim.. başladım blog olayına bir heves, yaptığım mamaları, okuduğum kitapları, izlediklerimi falam yazayım diye ama olmadı..bir türlü düzenli yazmayı beceremeyeceğim sanırım.. neyse en azından aklıma geldikçe, elim gittikçe yazayım bari..

Geçen haftlarda 5-6 gün Kaş'a 3 gün de Çıralı-Olympos'a gittim...bir yengeç burcunu deniz kadar başka hiç birşey canlandıramaz bence... Kaş'ın dibi sanki spotla aydınlatılmış gibi berrak denizi mi Çıralı'nın sonsuz kumsallara benzeyen denizi mi daha güzel derseniz karar veremem gerçekten...

Kaş'a Alefcim ve eşiyle beraber gittik... çok özlemişim, Alev Londra'da yaşadığı için skype hariç pek görüşemiyoruz haliyle.. konuşacak ne çok şey birikmiş, ne sessizlikler birikmiş, ne keyifler.. ilaç gibi geldi 5 gün... her ne kadar 3000km nedir bunca yıllık dostluğun yanında desek de özlem zor şey tabi.. konuşuyorsun ama gözlerinin bakışını, sıcaklığını alamadığın zaman eksik kalıyor birşeyler.. birikmişleri döktük, yenilerini biriktirdik 5 günde.. denizin tuzuyla ve güneşle kavurduk günleri, begovillerin altında serin serin muhabbet ettik, liman ağzındaki ufak deniz kestanesi olayını ve çıplak ayakla betonda yürüyen Cüneyt'in tabanlarının haşlanmasını saymazsak çok dingin ve sakin bi tatil oldu, şişede balık olduk, nargileleri tüttürdük...yasemin ve taze nane kokularının arasında içtiğim elmalı nargilenin tadı damağımda kaldı...ama en çok Alev'den ayrılmak zor geldi, buna da şükür tabi ya o bir hafta da olmasaydı, di mi ama:)))

Sonraki hafta, perşembe akşamından 11 kişi yola çıktık (bütün oda izin alamdığımız için selinciği nöbetçi bıraktık, cuma akşamı geldi), yolda sucuk ekmekleri yedikten sonra (evet, cidden gece 02:30'da sucuklu tost yedim ben) sabah Çıralıda inip kahvaltı bile etmeden denize attık kendimizi... Çıralı'da kaldığımız otel değil de (Otelin sahibi bize baktıkça gözünde dolar işaretleri çıkıyordu, sanırım kendisi için yabancı turistten daha az para bırakan bir grup yerli sefilden başka bir şey değildik.. her neyse, konu bu değil) 3 gün boyunca hergün öğlen ve akşam yemeklerimizi parmaklarımızla beraber yediğimiz Orange Motel tatilin unutulmaz olmasında birinci etkendi..yediğimiz köpoğlu mancasının(böyle mi yazılıyor bu??) tadı hala hepimizin damağında, döneli 3 gün oldu, anlata anlata bitiremedik... insan 6 öğün aynı şeyi yer mi ya:)) Dolunayın denize şavkı vurdukça gündüz olan gecede yüzmek ve dolunaya karşı sahilde uyuya kalmak, ertesi gün yağan sağnakta suyun altından damlaların denize düşüşünü izlemek hem yeni hem de unutulmaz deneyimlerdi... 12 kişinin beraber tatil yapması, kimsenin çıkıntılık yapmaması, şikayetlerin ve memnuniyetlerin ortak olması inanılır gibi değildi...

Dido'nun şarkısındaki gibi "I've still got sand in my shoes.." yıkayamıyorum tuz kokan şezlong örtüsünü, sanki deniz kokusu evde bi yerlerde kalırsa Ankara birden daha az kuru olacak gibi... Yanlış anlaşılmasın, seviyorum ben bu şehri ama bi de denizi olsa...

2 yorum:

yengeç dedi ki...

biz de bu sene çıralıdan yer ayırttık ama orange'dan değil.Sizin şikayet ettiğiniz otel olmasından endişeliyim.Sakıncası yoksa bu otelin adını verebilir misiniz?
Teşekkürler

cerenoz dedi ki...

bizim kaldığımız yerin adı myland'miş...adını bile unutmuşum.. silmişim kafamdan:))

umarım siz huzurlu keyifli bir tatil geçirirsiniz ama...

şimdiden iyi eğlenceler